ENDİŞE
Merhaba SIMED takipciler¦
Bu Viedoda endişe, kaygı ve korkuyu ve bunlar arasındaki farkı anlatacağım.
Yaklaşan bir tehlikeyi algıladığımızda, gelecek hakkında karamsar olduğumuzda ve onunla yüzleşmeye hazırlanmak istediğimizde; baskı, endişe veya korku hissi ortaya çıkar.
Kaygı “belirsiz, potansiyel olarak tehlikeli uyarana” karşı verilen yanıt iken korku “somut bir tehlikeye” verilen yanıttır. Normal korku tepkisi, dış baskıya tepki vermemizi sağlar. Korku bizi tehlikelerden korur. Örneğin; bir sınava girmek üzereyken, korku daha iyi hazırlanmamız ve öğrenmemiz için bizi uyanık bir duruma sokabilir.
Endişe ise sonucu belli olmayan ancak olumsuz sonuçlanacağına inanılan gelecek olaylar hakkındaki duyum olarak tanımlanabilir. Bir örnek vermek gerekirse sınavı olan bir öğrenci sınavdan kalmak, sene tekrar etmek şeklinde endişeleri nedeniyle ders çalışır yani endişe kişiyi çalışmaya sevk eder. Aynı zamanda yaşamında bir sorunu çözmesine neden olmuştur. Bu durum tehlikeli ve kontrol edilemez bir hal aldığında kaçınma davranışları gözlenmektedir. Benzer örnekten yola çıkacak olursak ortalama çalıştığı halde kalacağım korkusu ile sınava girmeyen kişi kaçınma davranışı sergiliyordur ve bu sağlıksız bir başa çıkma yöntemidir.
Kaygı-korku ayrımına geri dönecek olursak yine örnek vermek gerekirse yılandan korkan biri olduğunu varsayalım. Bu kişi yılan gördüğünde yaşadığı his “korku” dur. Korku endişe ve kaygı sırasında yaşananları da kapsar. Şimdi bu kişiyi rutin hayatında düşünelim. Yılan görme olasılığı olan bir yere gitme durumu gündeme geldiğinde yaşadığı durum “kaygı” dır. Kişi yılan gördüğünde korku yaşar.
Kaygı korku ayrımını kolaylık olması açısından şöyle ele alabiliriz. Korkunun kaynağı belli kaygının daha belirsizdir. Korku daha şiddetli, kaygı zayıf ama geniştir. Korku daha kısa sürer kaygı ise daha uzun sürer.
Korku ve Kaygı arasındaki farklar
Kaygı | Korku |
Kaynağı belirsiz | Kaynağı belli |
Daha zayıf ve geniş | Daha şiddetli |
Daha uzun sürer | Daha kısa sürer |
Kaygı genellikle çarpıntı, nefes darlığı, huzursuzluk ve kaçma veya kaçınma davranışlarıyla kendinisi belli eder.
Korku önce aklımızı, sonra vücudumuzu ele geçirir. Bir sınavdan önce gergin oluruz. Mesela; baş ağrısı veya mide ağrısını yaşarız veya terlemeye başlarız.
Korku, bizim kontrol sistemizin önemli parçasıdır ve aynı zamanda yaşamımızdaki tercübelerin bir parçası ve sonucudur. Sevgi ve Korku el ele gider. Sevgisiz ve korkusuz yaşam zordur. Sevgi her kişinin ihtiyaç duyduğu bir psikolojik gereksinimdir. Korku, bizi bir takım değişiklikleri yapmamızı talep eder ve bizi zararlı olan bir takım olaylardan korur. Korkusuz kişi, korkkan kişiden daha fazla tehlikeyle karşıkarşıya kalır. Korkunun çok olmasıda, kişinin yaşam kalitesini negatif etkiler ve hata bazende kişinin gelişmesinide önler. Bazı kişilerde korku öyle şiddetli ortaya çıkar ki, kişi artık evi terk edemez. Bazen de kişinin mesleki olarak gelişmesini engeller. Korku genel olarak yaşamı kısıtlar. Korku, beyin-beden ilişkisi vardır.
Burada önemli olan, korku durumunda kişinin korkuyu hissetmesi, bunu adlandırması, bu durumun neye ilişkili olduğunu düşünebilmesidir. Eğer kişi bunları yönetemeyecek durumda ise, bir kronik durum var demektir.
Patolojik korkular dediğimiz fobiler vardır. Burada korkulmaması gereken bir durum ya da olay karşısında korku duygusu vardır. Bunları genel olarak üç başlıkta elle alabiliriz:
- Beklenmedik bir biçimde ortaya çıkabilecek bir panik benzeri belirtilerin ortaya çıkması durumunda yardım sağlanamayacağı ya da kaçmanın zor olduğu yerlerde bulunmaktan korkmayı içeren agorafobiler,
- Yılan, uçakla seyahat etme, yükseklik gibi özgül bir nesne ya da durumun varlığı ya da böyle bir durumla karşılaşılacak olma beklentisi ile başlayan aşırı ya da anlamsız olan korkular,
- Tanımadık kişilerin yanında ya da toplumsal bir eylemi gerçekleştirmesi gerektiği durumlarda aşağılanma ve ayıplanma korkusunu içeren sosyal korkular.
Korkunun yarattığı bedensel etkiler
Korku beyin ve bedene yerleştikten sonra, adrenalinin ve kortizonun böbrek üstü bezindeki üretimleri bozulur, bağışıklık sistemini ve kas dokusunu olumsuz etkiler. Sinirlilik, huzursuzluk ve erken kızma gibi belirtiler ortaya çıkar.
Aynı zamanda;
- kasların gerilmesi,
- ishal veya kabızlık,
- göğüste daralma,
- nefes darlığı,
- kalp çarpıntısı,
- konsantrasyon bozukluğu,
- düşünme yetisinin bloke olması,
- baş dönmesi,
- titreme, ellerin ıslak olması
- kontrolünü kaybetme duygusu,
- bayılma gibi bedensel şikayetler de görülebilir.
Burada Panik atak durumunda da bahsedelim. Panik atak; nöbetler halinde gelen korku bozukluğudur. Bu nöbetler genellikle 1-5 dakkika sürer.
Bir şeyden çok korkarsak, hızla cesaretimiz kırılabilir. Korku, sevinç veya sevgi gibi olumlu duygular hissetmemizi ve ayrıca hayattan dolu dolu zevk almamızı engeller.
Tedavisi mümkündür
Korku ve Panik atakların tedavileri ilaç ve psikoterapilerle mümkündür. Korkuyu yaşayan kişi ile korku arasında bir mücadele vardır. Kişi korkudan korkup geri çekildikçe korku da artar. Kişi bunu sık sık yaparsa, korkunun kölesi olur ve artık evi bile terk edemez hale gelir. Eğer kişi korkunun üzerine gidebilirse ve korkuya karşı dayandıkça, korku durumu azalır. Burada özgüven büyük bir rol oynar. Korkuların temelinde özgüvenin az olması yatar, yalnış bilişsel algılardan ve bazı negatif tercübelerinden gelişir. Bir takım olayların üstesinde gelemiyeceğini düşünür. Burada çaresizlik duygusunu çok yaşar. Bazı korkularının kökeninde; hata veya yanlış yapma korkusu vardır.
Peki, sadece bir korku anı yaşamakla kalmayıp, sürekli gergin olduğumuzda ne olur?
Aşırı gergin bir insan her yeni durumu, her değişikliği, her zorluğu bir ıstırap veya işkence olarak algılar.
Kronik anksiyete toksiktir. Bu duygu, gündelik durumların mantıksız bir paniğine dönüştüğünde, kaygı bir sorun haline gelir. Sonra zehirli bir duyguya dönüşür.
Bu duygu, umutsuzluğun, üzüntünün ve hatta depresyonun nedeni olabilir. Ama aynı zamanda, aşırı telaşlı bir hayata da yol açabilir. Her iki durumdan da etkilenenler, çevrenin kendi ritimlerine uyum sağlamasını bekler ve bu da kişilerarası sorunlara yol açar.
Şimdi, mesele bu korkunun nereden geldiğini anlamaktır. Çünkü bunu yapmayı başarır başarmaz bu durumun üstesinden gelebilir ve başınıza gelenlerle olabildiğince iyi ve en az toksik şekilde baş edebilirsiniz.
Öncelikle her şeyin hep kafada başladığını göreceksiniz!
Hiç düşüncelerinizi bilinçli olarak gözlemlediniz mi?
Değilse, ne düşündüğünüzü ve düşüncelerinizi merkezde tutan şeylerin neler olduğunu öğrenmek için zaman ayırmalısınız. İşte korkunuzu bulmanın anahtarı: Düşüncelerinizde, zihninizin yanlışlıkla gerçek olduğunu düşündüğü düşüncelerde. Zihniniz onların gerçek olmadığını bilse de, onlara duygusal düzeyde inanır ve böylece onları gerçek olarak algılarsınız.
Zihniniz ne zaman kötü bir şey olacağını düşünse korku sinyalleri gönderir. Bir Çin atasözü vardır, “Üzüntü ve keder kuşlarının başının üzerinde uçmasını değiştiremezsin, ama saçlarına yuva yapmalarını engelleyebilirsin.” Sana ait olmayan hiçbir işe yaramayan şeyleri kendine yük etme. Bunun yerine, duygularınızı zehirleyen her şeyi zihninizden kovmayı öğrenin.
Nevrosity (Sinirlilik) bugünlerde yaygın bir toksik duygudur. İster üniversite, ister ev, ister iş olsun, sadece günlük ortamınızı düşünün. Gerçekten aç değilken çaresizce tırnaklarını ısıran veya tıkınırcasına yemek yiyen kaç kişiyle tanıştınız? Elbette, açık bir neden olmaksızın vücudunun çeşitli yerlerinde şiddetli kaşıntıdan mustarip olduğu iddia edilen bazı insanları da tanıyorsunuzdur. Liste devam edebilir.
Çok gergin bir insan olduğunuzda, sadece zihniniz ve duygularınız değil, bedeniniz de etkilenecektir. Belki de aklınız yaklaşan kararlar, söylenecek şeyler etrafında dönüyor ve hiçbir şey söylemeyip beklemeye karar verdiniz. Uğraşmanız gereken bazı durumlardan ve insanlardan kaçınıyor olabilirsiniz. Bu tür şeyleri reddedip bastırdığımızda bile vücudumuz bunların hepsinin farkındadır.
Çok gergin olduğumuzda, bu toksik duyguyu bastırmaya ve yemek, aşırı çalışma ve daha da kötüsü haplarla aşmaya çalışırız.
Tehlike çanları ne zaman çalar?
Şimdi kaygının en yaygın belirtilerinden bazılarına bakalım:
– Korku veya panik
– Belirsizlik
– Kaygı
– Karanlık önseziler
– Konsantrasyon zorluğu
– Kararsızlık
– Uyku bozuklukları
– Kendi hayatınız veya çevrenizdekiler üzerindeki kontrolünü kaybetme hissi
– Hiperaktivite
– İlgisizlik
– Dalgalı hareketler
– Kekemelik
– Sinir tikleri.
Endişe yeterince tedavi edilmediğinde, kaygı zamanla sağlığı ciddi şekilde etkileyebilir ve ruhsal bozukluklara sebep olabilir. Bunlar şunlardır: Panik ataklar, genel korku hastalığı (anksiyete), takıntılar ve belirli fobiler ve depresyon.
Çift alarm¦
Şimdi daha ciddi belirtilerden bazılarına bakalım:
– Kalp Çarpıntısı
– Yüksek kan basıncı
– Göğüste sıkışma
– Nefes darlığı
– Mide bulantısı
– Sindirim problemleri
– İshal
– Gerginlikler ve kasılmalar
– Baş ağrısı
-Yorgunluk
– Ağır terleme
– İktidarsızlık
– Erken boşalma
“Kaygı yarının kaygısını gidermez, bugünü güçlendirir yani güç alır.” denir. Sürekli gelecek hakkında düşünmek, sürekli olarak ne olabileceği ve ne olabileceği hakkında endişelenmek – genellikle asla olmasa da – bir sonraki günün olaylarını öngörmeye çalışmak: bu bizi gerçekten yıpratıyor. Zihnimizin dinlenmeye ihtiyacı var, bu yüzden biraz dinlenmeliyiz. Gevşemeyi başarır başarmaz, bizi fazla gerginleştiren her şeyin kontrolünü tekrar ele alacağız.
Hepimizin hayatımızda biraz baskıya ihtiyacı var. Bu kesinlikle toksik bir şey değildir. Tıpkı bir kemanın akort edilebilmesi için tellerinin gerilmesi gerektiği gibi – gerilim çok düşükse, ses çıkmaz; İpler çok sıkı olsaydı kırılırdı, bu yüzden insanların da belli bir temel gerilime ihtiyacı var. Bununla birlikte, genellikle ani bir baskı veya gerginlik hissi varsa veya daha uzun bir süre boyunca devam eden birkaç stres faktörü varsa veya her ikisi de varsa, dengemizi kaybeder ve stresli hissederiz. Bir sınava girmek zorunda kalmak, sevilen birinin ölümü nedeniyle aileye bakmak veya yıllarca bizimle neredeyse hiç konuşmayan bir partnerle yaşamak gibi sayısız potansiyel stres faktörü vardır. Ayrıca stres düzeyi, bu tür durumları ne kadar süreyle ve ne yoğunlukta yaşadığımıza da bağlıdır. “Stresli bir an yaşamak”, “stresli olmak” ile aynı şey değildir. İlki normaldir, beklenmediktir ve çevreden kaynaklanır, ikincisi ise kendi yarattığımız, alışkanlık haline geldiği ve artık başka bir şekilde nasıl yaşayacağımızı “bilemediğimiz” zehirli bir duygudur. Stres, dış talepler kontrolden çıktığında ve organizmamız artık bunlarla baş edemez hale geldiğinde ortaya çıkar. Dengemizi bozan bir uyum, fiziksel veya psikolojik baskı var.
Duygusal streslerini kontrol edemeyen insanlarla ilgili on yıllık bir ABD araştırması, stresli bir kişinin ölme olasılığının yüzde 40 daha fazla olduğunu gösterdi. Sadece Almanya’da her yıl milyonlarca insan uyuşturucu kullanıyor. Vücut bir dış uyarıyı her algıladığında, iki hormon salınır: adrenalin ve kortizol. Adrenalin bize enerji ve güç verir. Bu hormon vücudumuzda dolaşırsa bize ölümsüzlük ve istediğimiz her şeyi elde edebilme duygusu verir. Bu enerji hızımızı ve uyarılma seviyemizi artırır, kararlılığımızı, coşkumuzu artırır ve görüşümüzü keskinleştirir. Birisi aylarca küskünlük ve öfkeyi bastırırsa, hakaretlere ve hatta tacizlere yıllarca katlanırsa, yaralanmalar birikir, ancak çoğu zaman o kadar büyük miktarda adrenalin salınır ki zehir gibi davranırlar. Kortizol iyi bir hormondur, ancak çok yüksek bir dozda kan şekerini yükseltir ve kilo alımına ve kemiklerde kalsiyum, magnezyum ve potasyumun bozulmasına neden olabilir.
Uzun bir süre boyunca büyük baskıya maruz kalan insanlar, vücutlarının düzenli olarak adrenalin salgılamasına bağımlı hale gelebilirler. Şiddet eğilimi yüksektir, sürekli baskı hissetmek zorundadırlar, genellikle risk sporlarına katılırlar veya fiziksel yüzleşme ararlar. Bu, yıllarca ebeveynlerinin sorunlarından – örneğin şiddete başvuran bir babadan ya da depresyonda bir anneden – acı çeken birinin neden asla tamamen rahatlayamadığını ve sürekli tartışmak için bir neden aradığını açıklar. Çünkü vücudu adrenalin istiyor. Hepimiz belirli uyaranlara farklı tepki veririz. Hayatta başımıza gelenleri nasıl yorumladığımıza bağlı. Bazı insanlar belirli görevler konusunda stresliyken diğerleri aynı durumda değildir. Uyarıcı aynı olmasına rağmen, farklı algılarlar.
Büyük etkisi olan küçük değişiklikler Kaygının toksik etkilerinden tamamen kurtulmak mümkündür. Aşağıdaki küçük adımların her biri, uygulama ile alışkanlık haline gelecek önemli değişiklikler yapmanıza yardımcı olacaktır. İşte stres, gerginlik ve sinirliliği azaltmak için bazı stratejiler ve pratik alıştırmalar:
– Önce kaygınızın nedenlerinin neler olduğunu öğrenin.
– Şimdi huzurunuzu kaçıran her şeyi düşünün ve bugün onlardan kurtulmaya karar verin.
– İç huzuruyla hayattan tam anlamıyla keyif almanızı sağlayacak davranış kuralları belirleyin
– Sizi sinirlendiren veya endişeli hissettiren her şeyi azaltabilecek veya ortadan kaldırabilecek misiniz bir bakın.
– Bunun yerine zihnin, ruhun ve bedenin sakinliğini destekleyen yeni davranışlar geliştirin.
– Bütün gün kötü haber okumayın. Hepimiz bilgilendirilmek isteriz ama gazetede kötü haberler okursanız veya haberlerde tekrar tekrar duyarsanız bu sizin gerginliğinizi yükseltir. İyi bir kitaptan çok daha fazla yararlanırsınız.
– Hayatınızı sizi kapsayan gerçeklerle faydalı bilgilerle doldurun.
– Her gün yeni bir şey öğrenin.
– Sağlığınıza dikkat edin (bedensel, zihinsel, zihinsel ve sosyal olarak).
– Mümkün olduğunca iyi bir gece uykusu ve sağlıklı besleyiniz.
– Haftada üç ila dört kez egzersiz yapın. Bunun stres seviyelerini azalttığı gösterilmiştir. Vücudunuz hayatınızın geri kalanında sizinle olacak. Bu sizin dünyaya kartvizitinizdir ve zihiniz ve ruhunuz kadar önemlidir. Onu sevin, iyi bakınız ve onun hakkında olumlu konuşun.
– Toksik tiplerden uzak durun. Bu, kendinizi izole etmek değil, başkalarına anlamlı bir şekilde sınırlar koymak anlamına gelir. Sadece kendi sorunları ve diğer insanların sorunları hakkında konuşan olumsuzluk dolu insanlar var. Hayatınıza önemli bir katkıda bulunmuyorsunuz. Bu tür insanların ifadeleri ve davranışları hakkında herhangi bir şey söylemek için düşüncelerinizde herhangi bir boşluk bırakmamalı ve onların ruh halinizi etkilemelerine izin vermemelisiniz.
– Olumlu bir tavır sergileyen, olumlu düşünen, konuşan ve tartışan, denge, coşku ve neşe yayan başarılı insanlardan oluşan bir topluluğu arayın. Herkes böyle insanlarla çevrili olmayı sever. Onları arayın, izleyin, onlardan öğrenin, onlarla anları paylaşın. Size rehberlik etmelerine izin verin. Böyle insanlar hayatınıza anlam katar.
– Yardıma ihtiyacı olan biriyle ilgilen. Birine özverili bir şekilde yardım teklif ederseniz, zihninizi sorunlardan ve endişelerden uzaklaştırır.
– Farklı odaklanın.
– Güvendiğiniz birine ulaşın ve onlara nasıl hissettiğinizi söyleyin. Bu önemlidir çünkü size güven verebilir. Önemli, bu kadar basit… Nasıl olduğunuz hakkında konuşmak, kaygı ve gerilimi kontrol etmenin en iyi yollarından biridir.
– Olumlu bir şekilde konuşmayı alışkanlık haline getirin. Ancak tek başına konuşmak yeterli değildir. İşleri olumlu bir tavırla yapmayı öğrenmek önemlidir.
– Her gün, minnettar olduğunuz üç veya dört şeyi yazılı olarak yazın. Olumluya odaklanmak, zihninizi toksik duygular üreten olumsuz düşüncelerden de uzaklaştırır.
– Her gün birkaç kez gülün. Kahkaha, herhangi bir yükün daha hafif görünmesini sağlar. Ayrıca sağlığınız ve vücudunuz son derece iyidir, bu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
– Kendine güvenmek. Korkunun zıttı güvendir. Şimdiye kadar farklıysanız, hayatınızda her şeyin daha iyi olacağına ve yaptığınız her şeyin iyi sonuçlanacağına inanmaya başlayın. Hayatınızda er ya da geç olumlu şeyler olmasını beklersiniz.
– Her zaman en iyisini bekleyin. Sıradan bir şeyle yetinmeyin. İnsanlar iyi şeyler için doğdular ve iyi şeyler yaşamak için doğdular.
– Düzenli olarak yeni bir şeyler deneyin. Seni korkutsa bile, yeni şeyler yapmaya cesaret etmelisin. Cesaret, korkunun olmaması değil, korktuğu halde harekete geçebilme yeteneğidir.
– Kendinizi başarılı bir insan olarak hayal edin. Hayatında bir şey olmadan önce, onu zihninde canlandırınız. Kendinizi olmak istediğiniz kişi olarak hayal etmeniz için size hayal gücü verildi. Başarılı bir insan, kendine güvenen, iyimser, pozitif, mutlu. İnsandır. Hayatı sonuna kadar tüketen ve rahatlayabilen bir kişi olarak görünüz ve yaşayınız.
– Her şey içimizde başlar. Her şey içimizde başlar. Kendimizle ve başkalarıyla dengede olduğumuzda hiçbir şey bizi rotamızdan alıkoyamaz. İç huzuru bulan kişilerle ilgili olarak, “Suyun kıyısına dikilmiş, kökleri uzanmış uzun bir ağaç gibi olacaksınız” diyor. Suya yakın olmak, iç huzuru bulduğumuzda ve köklerimizi sağlıklı kişiler arası ilişkilere geri koyduğumuzda, hayattaki en iyi şeylerin tadını çıkarabileceğimiz anlamına gelir. Kendi ortamınızda ne olursa olsun, iç huzuru aramak, ona ulaşmak için kendiniz çaba göstermeniz gerekir ve ne pahasına olursa olsun onu korumak önemlidir.
Özgür olmak için doğdunuz. Hiç kimsenin veya hiçbir şeyin köle olmasına izin vermeyiniz. Korkunun hayatınızı girmesine ve doldurmasına izin vermeyiniz. Önemli şeylere odaklanınız. (örneğin size enerji verenler.) Küçük şeyler sadece enerjinizi çalar. Mutlu olmak tamamen sizin elinizdedir. Onu sizden kimse alamaz. Toksik duygularımızdan acı çekerek bunu kendinizden esirgemeyiniz. Mutlu olmak için kendinize izin verin. Hayatınızı kutlayınız. Kendinizi korkudan özgürleştirebilirsiniz…
Fikret Bey merhaba. Aramıza hoş geldin yazılarını severek okuyacağım, benimde en fazla ilgi duyduğum alan.